17 Ekim 2016 Pazartesi

ÇOCUKLAR ÖLMESİN!

Hepimiz katiliz, hem de çocuk katili!

Bilinçli zihin dediğimiz şey size savaşlar sonucu ölen çocukları hatırlattı değil mi? Ben bu cümleyi okusaydim aklıma hemen son zamanlarda sık sık karşılaştığımız savaş çocuklarını hatırlar, evet içim biraz burkulur bir süre sonra (aslında çok kısa bir süre) güne ve gündelik işlerime geri dönerdim, dönerdiniz, dönerlerdi...

Nasıl bir acımasız insan küçücük bir çocuğa böyle bir şey yapabilir ki? Nasıl bir insan bunu hem de çok normal bir şey gibi yapabilir? Nasıl bir cani, dünyada her Allah'ın günü bunu yapmaya devam eder? Bir yakalasan küçük bir çocuğa bunu yapabilen caniye haddini hemen bildirirdin değil mi? Kim gerçekten bunu yapanlar? Yani faili meçhul cinayetlerle dolu ortalık ama niyeyse kimse bulamıyor bu katilleri?

'Fight Club' nam-ı diğer 'Dövüş Klübü' filimini izleyen var mı aranızda? İzlemeyenler için kısaca bahsedeyim. Filimde, içinde yaşamaya mecbur kaldığı sistemle 'bilinçli zihniyle'?! baş edemeyen; anlatıcı ki isminin jack olduğu sanılıyor; kendine Tyler Durden adında yeni bir arkadaş ediniyor ve hayatı baştan sona değişiyor... İster toplum baskısı deyin, ister devletin dayatması ya da sistem kuşatması. Yaratılan illüzyon yaşam modeline ulaşmak için kusursuz bir ev tasarımı, pahalı şık elbiseler, lüks alışkanlıklar hatta aşklar uğruna iş yerinde müdürünün devasa egosuna boyun eğen jack gün geçtikçe uykusuzluk! ve filimde açıklanmayan rahatsızlıkların pençesine düşmüştür... Her şey jack'in o muhteşem evinin yanmasiyla başlar ve yeni dostu Tyler ile yepyeni bir akımın öncüsü olmasıyla başlar ve düzen denen açgözlü sisteme açılan savaşla devam eder. Kendi ve özgür olma savaşının sıradışı hikayesidir anlatılan... Filimi izlemeyenler öykünün heyecanını yitirmemesi için aradaki eğlenceli sahneleri anlatamayacağım. Ama şu anda filimin sonunu söylemem gerekiyor...

Jack ve Tyler aslında aynı kişi!!!

Da da da dannnnn!!!

Filmin örgüsü muazzam ve muhakkak izlenmeli... Ama asıl bahsetmek istediğim filimdeki jack'in mevcut düzen içinde gün geçtikçe ruhsuzlasmasi, hastalanması ve aslında yıllar içinde bizim yapamadigimizi yapıp özgürleşme çabası... Bir düşünün erkekler yetişkin sınıfına koyulmadan önce en çok ne yapar? Ortalığı dağıtırlar, haylazlik yaparlar, diğer erkek çocuklarıyla dövüşüler; kısacası kendini gerceklestirir, çocuk olmanın hakkını verirler. Hayata tutunup aslında yaşamla bağ kurma modelidir bu. Yani çocuk olmanın muhteşem hafifliğidir...

ÇOCUK OLMAK; ÇOCUK KALABİLMEK!

En son çocuk olmayı ne zaman bıraktığını hatırlıyor musun? En son ne zaman çocuk olduğun için azarlandiysan o zamanlardır muhtemelen... Yaşı var değil mi bir de bunun. Eşşek kadar adam oldun ya da essek kadar kız oldun, yakışıyor mu sana? Yakışıyor mu? Bugün mecburen yaşadığımız, eglencesini tamamen yitirmiş düzen içinde her gün solmak mı bizlere yakışan? Dün bir yerde okudum, insan beyni, çalıştığı işlere uyum sağlayamadığı için kronik uykusuzluk ve yorgunluk yaratıyormuş... Kapitalist sistem eğlenceye firsat tanımaz, sadece  bugünden bahsetmiyorum, karagözle hacivat da bu yüzden kazığa oturtulmadı mı?  Bugün de ekonomik krizler, enflasyonlar ufak ufak, alıştıra alıştıra dayamıyor mu kazığı bize?

Peki bunca yaşadığın eziyet niye biliyor musun? Sen acımasız, cani bir katilsin de ondan... Evet hiç bakma etrafına bizzat sana söylüyorum...

Sensin içindeki çocuğu öldüren... O katil sensin... Her gün sana yalvaran, her sabah işe giderken bugün de beni yalnız bırakma diye ağlayan çocuğa tekmeler atıp kanatan sensin... Onu oyundan eğlenceden mahrum bırakan, hayallerinden vazgeçirten, ona çocuk işçiler gibi kaldıramayacağı yükler yükleyen, elalem ne der diye yapmak istediği her şeye karşı çıkan sensin... Sensin o kötü üvey baba, gaddar üvey anne...

Sen her gün içindeki çocuğu bir kez daha öldüren bir katilsin... Artık faili meçhul değil, biliyorsun... Tanıyorsun o katili! Adaletin varsa bu caniye haddini bildirirsin; yoksa bu katliama göz yumarsın...

Jack önce onu sisteme köle yapan her neyse onlardan özgürleşti... Bu hayata sadece çalışmak için gelmiş olamayacağını farketmişti. Yaşamda yapmak istediklerini yapmaya, sevmek istediklerini sevmeye, almak istediklerini almaya ve en önemlisi içindeki çocukla ya da bir gün kendi çocuklarıyla özgürce yasayabilecegi bir hayata başlamalıydı. O da her şeye her gün düzenli olarak yaptığı şeylerden farklı bir şeyler yaparak başladı...
Derin bir soluk aldı ve yeni özgür hayatına ilk adımı attı...

Şimdi asıl soru şu :

Ölmeden önce o ÇOCUĞU katilinden koruyabilir misin?


SAFİYE BUĞDAYCI